Edirne’nin Köprüleri: Bir Göçmen Ailesinin Hikayesi

Şeyda Semercioğlu

 FÜRUZAN’ın Parasız Yatılı öykü kitabında yer alan  Edirne’nin Köprüleri adlı hikayesinde;

Balkanlar’dan Türkiye’ye gelen bir göçmen ailesinin yaşamları,zorlukları, duyguları ve eski hayatlarına duydukları özlemleri anlatılıyor. Anlatıcı yani yazar ailenin iki küçük kız çocuğundan biri ve diğer kız çocuğu ise kendinden birkaç yaş daha küçük olan amcasının ve yengesinin kızları. Kendilerinden hep biz olarak söz ediyorlar ve hikaye boyunca hep bir aradalar. 

Aile 1887-88 Osmanlı Rus savaşından sonra ( ki bu tarih Rumi takvimde 1293 yılına denk geldiğinden 93 harbi olarak bilinir) trenle önce Edirne yeve daha sonra da İstanbul’a gelip yoksul bir mahallesine yerleşir. 

Hikayenin en önemli kişisi yani baş aktörü ise küçük kızların Nineleri. Nine göçtüğü yerleri ve eski hayatını çok özlüyor, unutamıyor ve çok arıyor. Toprak ve bahçe işleri ile uğraştığı kırsal dağlık bölgeden büyük bir şehre kalabalık bir mahalleye gelmek, buradaki şartların zorluğu, insanların davranışları ve her şey Nineyi mutsuz ediyor. Yazar O’nun eski hayatını anlatırken bizleri de yüz yıl eskiye 1900 lü yılların İstanbul una götürüyor. 

Hikayenin çok önemli bir özelliği de Nine nin göçmen şivesiyle ve sürekli devrik cümleler kurarak konuşması. Bu durum hem çocuklar için eğlenceli oluyor hem de hikayeye bambaşka bir lezzet katıyor. 

Oturdukları kiralık ev 3 katlı bir binanın 2. Katı. Giriş katında bir göz odada başka ve çok daha yoksul bir kiracı var. Eliyle kartonlara düğme dikerek para kazanmaya çalışıyor. Tek odalı tek pencereli odasında, sadece bir döşek ve yatak yorganını yığdığı beyaz örtü ile kapattığı bir yüklük var . Evin dışı gaz tenekeleri ile kaplı, kırık camlara hamur ile kağıt yapıştırılmış, gaz lambası ile aydınlatılıyor ve arka kısımda ise üstü kapalı büyük bir küp bulunuyor. Çocuklar buradan çok korkuyor. Çünkü Çarşamba cini ya da diğer adıyla Çarşamba karısı çocukları bu küpün içine kapatırmış. ( Anlatılan korkulu masallarda tabii)

Çarşamba karısı korku masalları Marmara ve Trakya bölgelerinde bizim çocukluğumuzda da anlatılırdı ve çok korkardık. Gece yarısından sonra çıktığı ve sokaklarda zincirlerini şakırdatarak dolaştığı söylenirdi. Yaşı benim gibi ilerlemiş olanlar kasaba ve köylerde doğup büyüyenler hatırlayacaktır. 

Çocukluk yıllarımızdaki at arabalı sebze satıcıları, sokak çeşmeleri, Pazar yerleri,zembil ve sepetlerle alışverişe gitmeler, pazara giderken komşuya bir ihtiyacın varsa alayım diye seslenmeler, hepsi eskilerde kalan yaşadığımız değerler ve nostaljik anılarımız değil mi?

Çocuklar Nineleriyle birlikte pazara gidiyor,  sert ve otoriter olan Nine bir yandan çocukları bir yandan satıcıları paylıyor. Sebzeleri beğenmiyor ve kendi yetiştirdiği ürünleri arıyor hep. Ninenin haklı olması ise sert tavrına karşın O’nu sevimli kılıyor. 

Hikayenin devamında Ninenin daha genç olduğu yıllara, oğlu Hasan a kız istemeye gittiği zamana gidiyoruz. O zaman Nine “Hala Adile” ismiyle çağırılıyor ve 50 yaşlarında. Yine otoriter, uzun boylu ve çok temiz ve titiz bir kadın. Herkes O’na sevgi ve saygı duyuyor. O kadar titiz ve temiz ki insanlar bir şeyi tarif ederken “ Hala Adile’nin başörtüsü gibi” tabirini kullanıyorlar. 

Hala Adile kocasını çok sever ve çok da kıskanırmış. Bir gün kocasının çok şık giyindiğini  damatlıklarını giydiğini görmüş. Hayrola ne bu şıklık,  nereye gidiyorsun deyince, kocası şaka olsun diye ‘sana ortak getirmeye’ demiş. Kadın kalaylı maşrapayı adamın yüzüne patlatınca yüzü yaralanmış ve ömür boyu izi kalmış. Kocasını 40 yaşındayken kaybetmiş.

Hala Adile oğlu Hasan a kız istemeye gider, kız evi önceden hazırlıklarını yapar, her yeri silip süpürür, saygı duydukları Hala Adile’yi bekler. Hala Adile Kızı beğenir, kız yani Naciye 16 yaşındadır ama evlenmek ister ve Hasan ile evlenirler. Düğünleri yapılır. Naciye çok iyi bir gelin olur ve Hala Adile’ye hep saygı ve sevgi duyar. 

Eskiden büyük aileler Nine, anne, baba, torun ve hatta kardeşler bir arada yaşarken ve bütün zor koşullara rağmen birbirlerine özellikle büyüklerine saygıda kusur etmezken, zamanımızda çekirdek ailelerin kısa süreli beraberliklerinde bile  bu saygıyı ve anlayışı bulamamak çok acı değil mi? İnsanlar bunun için mutlu değil belkide. 

Nine ve çocuklar aynı odada yatıyor. Her gece yatmadan önce taşlıktaki tulumbadan su çekilip eller ve ayaklar yıkanıyor. Çeşme’de su kesilse de tulumbada hiç kesilmiyor. Çocuklar üşüyerek yatağa giriyorlar ama hemen uyumuyorlar. Nineleri onlara eski hayatını masal gibi anlatıyor, bugünlerden dert yanıyor, oğlunun işinin zor olduğundan gelinin çok çalışıp didindiğinden şikayetçi oluyor. Nereden geldik buralara diye söyleniyor. Eski hayatını ve gençliğini çok özlüyor. Çok yaşlandığını farkında ama bunu kimseye belli etmek ve kimseye muhtaç olmak istemiyor. 

Çocuklar sabah kalkınca burunlarını cama dayayıp, ellerinde yemek taşlarıyla sokaktan geçen tersane işçilerini seyrediyorlar . İşçilerin gülmeyen  mutsuz yüzlerini. Çıcuklar kendileri de yoksul ama onlardan daha çok yoksul olanlar olduğundan farkında değiller bunun. Çocukluk hayalleri ve oyunlarıyla neşeliler mutlular hep. 

Buraya ilk  geldiklerinde Sabahat’ın uzun saçlarını kesiyor Annesi. Ninesi çok kızıyor razı olmuyor önceleri ama kesmesinin bir sebebi var.  Mahallenin çocukları Sabahatı saçlarından tutup at gibi koşturmuşlar ve ‘ Edirne çingenesi ne de uzun yelesi ‘ diye tempo tutmuşlar. 

Bu noktada ailenin Balkanlar’dan önce trenle Edirne’ ye daha sonra da İstanbul a göçtürünüz anlıyoruz. Adile nine Edirne’yi anlatmaya başlar. Apaydınlık camilerini, Meriç nehrini, ağaçlarını , sularını ve Edirne’nin taş köprülerini. Ortasında padişahın oturma yeri olan köprüyü. Verimli doğasını ve hayvanlarını da çok sevmiştir Edirne nin. Kapalı çarşısı, insanların davranışları hepsi mutlu etmiştir O’nu .

Edirne’ye göçtüğüne İstanbul da olduğu gibi pişman olmamıştır. İstanbul u da öyle hayal etmişlerdir ama İstanbul daki hayatlarını, yaşadıkları yerleri öyle bulmamışlardır. Evleri kiralıktır, Hasan ın işi ağırdır, Naciyenin el işlemelerine kimse rağbet etmez, herkes makina işi kullanır. Bir tek çocuklar alışırlar mahalleye. Büyükler mutlu değildir.

Büyükler ancak akşamları eve gelince aralarındaki sohbetten ve eski günleri yad etmekten mutlu olurlar. 

Hikayenin son bölümü bir bayram heyecanı ve coşkusuyla son bulacaktır. Hasan bir gün vapurda giderken eski tanıdıklarından biri ile karşılaşır. İshak ile karısını görünce çok sevinir, onlar da sevinirler. Evlerine davet eder arkadaşını. Uzun zamandır oralardan yani Balkanlar’dan bir tanıdıkla karşılaşmamışlardır . İshak kabul eder gelmeyi. Hasan eve gelince Nineye anlatır olayı. Nine çok sevinir, gelsinler der ve eski anıları canlanır Balkanlar’dan. İshak’ın başı yarılmıştır çocukken ,onu tedavi etmiştir Nine. 

İshakların ziyaret günü bir bayram gününe rastlar. Evde büyük telaş ve heyecan vardır . Uzun zamandır böyle bir misafirleri olmamıştır. Sonunda İshak ile karısı gelir. Çok güzel karşılanırlar. Şeker kolonya ikram edilir. Herkes çok mutludur. İshak deri  işinde çalışmaktadır. Sabah karanlığında evden çıkıp gece dönmektedir . Eski günleri yad ederler. Yemeğe de kalmaları için ısrar ederler. Yer Sofrası birlikte hazırlanır. Çocuklar da bu kalabalıktan ve şenlikten çok mutludurlar. 

Yemekten sonra erkekler sigaralarını içer, sohbet derinleşir. İshak’ın karısının sesi güzeldir. Bir Rumeli türküsü çağırır. Daha sonra yeni türküler gelir ve herkes türkülere katılır . Bununla da kalınmaz oynamaya kalkarlar . Özledikleri eski günleri yaşamaktadırlar. Tam bir bayram havası vardır evde. Hora tepmeye geçerler sonra. Derken Nineyi de oyuna kaldırırlar. Çocuklarda tüm aile de misafirlerde çok coşkulu ve mutludur. Yeni bir türküye başlarlar bu sırada nineyle birlikte. Çocuklar sorar “ Nine bu ne türküsüdür” diye. Nine “ Hasat türküsüdür  kızanlarım”. der . “ Bolluğu ve bereketi bayramlamak  için söyleriz.”

Hikaye burada bitiyor.  Göçmen olmanın zorluklarını, köklerinden kopup yeni bir çevreye ve topluma alışmanın zorlukları anlatılmış hikayede. Ayrıca bunun dışında eski insanların hayat şartlarının zorluklarını ve ama buna rağmen küçük aile ortamı içinde mutlu olabildiklerini görüyoruz. Özellikle çocukların hele yanında bir Arkadaşları da varsa, her yerde ve her ortamda mutluluğu yakalayabildiklerini görüyoruz hikayede.

Yorum bırakın