Kocaman pembe bi şemsiye. Boom! Gözüme çarpıyor resmen. Üstelik şu ördek saplılardan. Vintage ama çakma değil ha, bayağı sağlam duruyor. Rüzgârda ters mörs dönmez bu kesin… Kasaya giderken düşünüyorum, uzuuun süre gider bu, hem de ne şık, efsane …
Evden çıktığımda hava süperdi yani. Full HD mavi gökyüzü falan. Şu an başıma gelecekleri söyleseler, “Yok artık!” derdim. Hani metrodan çıkana kadar gökyüzü matrix’e dönecek deseler… İnanmazdım tabii. Weather app’im de trolledi beni bu arada. Hani %0 yağmur olasılığı vardı???
Su birikintisinde kendime bakıyorum. LOL! Kocaman pembe bi lekeyim resmen. Flashback geliyor pat diye – pembe pembe pamuk şekerler… O zamanlar… Çok zamanlar… Çocukluğun o epic yaz günleri… Never ending sanıyorduk di mi?
Ve işte o eski taş binaya vardım sonunda. Bu arada bayılıyorum şu vintage binalara! Konu: “İstanbul’un Gizleri…” Gizem, giz… Always gets me! İstanbul olunca hele, direkt beynimde playlist başlıyor: gizli geçitler, treasure hunt, urban legends, büyüler, cadılar… Meeting’i beklerken hypelanıyorum resmen.
Konuşmacı yağmurdan delay yedi biraz. Uzuuun leylek bacaklı, skinny bi adam, gözlüklü, 40+ falan. Konuşmaya başlayınca bass boosted sesiyle kadim ağaçlardan bahsediyor. Projeksiyon show başlıyor – ağaç diplerinde spawn olan koncoloslar, tree house’larda takılan periler… Can Göknil’in çizimleri geliyor aklıma ama bu koncoloslar creepy AF, dark…
Ve boom! Telefon ringtone’u ile reality check! Cadılar mı bastı? Bu taş binada ses öyle bi echo yapıyor ki… Arkalardan bi teyze telefonu kapatmak için panic mode’da. RIP büyülü atmosfer… Technology 1 – Magic 0.
Seminer finish. Yağmur rage quit yapmış, hava full termal. Pembe dev şemsiyem bu blazing summer gününde yanımda reject yemiş pink elephant gibi duruyor, absolute unit…
Wait… what? Pamuk helvacı mı o?! Çantamda coin hunt yapıyorum hemen. Childhood ticket acquired!
O an pure joy modundayım. İstiklal’de hopscotch gaming… Şemsiyem magical item gibi resmen, childhood DLC’sini açmış durumda… Pembe pamuk helvalar gibi pembe…

Yorum bırakın