“Lizbona Gece Treni”, Pascal Mercier’in (asıl adı Peter Bieri) 2004 yılında yayımlanan, felsefi ve edebi referanslarla derinleşen bir romandır. Roman, yalnızca bir bireyin kendini keşfetme yolculuğunu değil, aynı zamanda Portekiz’in kültürel ve felsefi kimliğini de ele alır. Bu bağlamda, Fernando Pessoa ve Miguel de Unamuno gibi düşünürler eserin dokusunda önemli bir yer tutar.
Özet
Roman, İsviçre’nin Bern kentinde yaşayan dil profesörü Raimund Gregorius’un, bir gün intihar etmek üzere olan Portekizli bir kadınla karşılaşmasıyla başlar. Kadının bıraktığı Amadeu de Prado’ya ait kitap, Gregorius’un hayatında bir dönüm noktası olur. Kitaptaki düşünceler onu derinden etkiler ve Gregorius, tüm hayatını geride bırakarak Lizbon’a giderek Prado’nun izini sürmeye karar verir. Lizbon’da Prado’nun hayatını araştırırken, kendi varoluşunu da sorgulamaya başlar.
Varoluşunu sorgularken örneğin hep gençken İsfahan’a gitmek istediğini ama gidemediğini söylüyor, sürekli Farsça çalışıyor.. İsfahan neden önemli?
Gençliğinde kaçışını gerçekleştirememiş, konfor alanında kalmıştır. İsfahan uzak bir düşken birden Portekiz’de tekrar bir hedef olur.
Gregorius’un yolculuğu yalnızca Lizbon ile sınırlı değildir; zihninde daha uzaklara, özellikle de İsfahan’a doğru bir çekim hisseder. İsfahan, Gregorius için sıradan bir coğrafi nokta değil, varoluşsal bir semboldür. Doğu’nun mistik dünyası, onun kimlik ve anlam arayışındaki metaforik bir duraktır.
- Kaçış ve Yeni Bir Başlangıç: Gregorius, hayatında radikal bir değişiklik yaparak Lizbon’a gitmiştir. Ancak zihinsel yolculuğu burada bitmez. İsfahan, daha büyük bir kaçışın ve bilinmeyene açılan bir kapının simgesidir.
- Batı ve Doğu Arasındaki Köprü: Batı felsefesi ve diliyle yoğrulmuş olan Gregorius, İsfahan ile farklı bir bilgi ve sezgi dünyasına yönelir. Batı’nın rasyonelliği ile Doğu’nun mistik bilgeliği arasındaki denge, onun için cazip hale gelir.
- Bilinmeyenin Çekiciliği: Gregorius’un varoluşsal sancıları ve tatminsizliği, onu sürekli yeni anlamlar aramaya iter. Lizbon’da Prado’nun dünyasını keşfettikçe, İsfahan’ın da ona sunabileceği yeni bakış açılarını merak etmeye başlar.
- İçsel Huzur ve Uzak Diyarlarda Kendini Bulma: İsfahan, Gregorius’un zihninde yalnızca bir coğrafi konum değil, aynı zamanda içsel huzura ulaşma ihtimalinin bir yansımasıdır. Batı’nın kaotik ve kimlik krizleriyle dolu dünyasından uzaklaşarak, kendisini bambaşka bir perspektiften görme fırsatı yakalayabileceğine inanır.
Romanın Temaları
- Kimlik ve Kendini Keşfetme: Gregorius’un kendi kimliğini sorgulaması, Pessoa ve Unamuno’nun düşünceleriyle beslenir.
- Zaman ve Ölümlülük: Prado’nun düşünceleri, hayatın geçiciliği üzerine derin sorgulamalar içerir.
- Özgürlük ve Seçimler: Hem Gregorius’un Lizbon’a gitme kararı hem de Prado’nun baskıcı rejime karşı direnişi, bireysel özgürlük ve seçimler temasını öne çıkarır.
- Bellek ve Geçmiş: Romandaki karakterler, geçmişleriyle hesaplaşarak kim olduklarını anlamaya çalışırlar.
- “Lizbona Gece Treni” romanında metinlerarasılık (intertextuality) oldukça önemli bir yere sahip. Romanın yapısı içinde çeşitli metinlerarası ilişkiler bulunuyor:
- Amadeu de Prado’nun kitabı “Bir kelime kuyumcusunun Sözleri”: Roman içinde roman tekniği kullanılarak, Gregorius’un okuduğu ve etkilendiği bu kitaptan alıntılar yapılır. Bu alıntılar hem ana karakterin hem de okuyucunun düşünce dünyasını şekillendirir.
- Felsefi ve edebi göndermeler:
- Montaigne’in denemeleri
- İspanyol şair Miguel de Unamuno’nun metinleri
- Portekizli şair Fernando Pessoa’nın çalışmaları
- Antik Yunan ve Latin metinlerine yapılan göndermeler (Gregorius’un uzmanlık alanı)
- Çokdillilik ve çeviri meselesi: Romanda Almanca, Portekizce, Fransızca, Latince ve Yunanca arasında geçişler yapılır. Bu diller arasındaki çeviri süreçleri de bir tür metinlerarasılık olarak düşünülebilir.
- Tarihsel metinler: Salazar diktatörlüğü dönemine ilişkin tarihsel gerçeklere dayalı anlatımlar roman içinde yer alır.
- Rüyalar ve hatıralar: Karakterlerin rüyaları ve hatıraları, diğer anlatı katmanlarıyla iç içe geçerek metinlerarası bir yapı oluşturur.
- İç içe geçmiş günlükler ve mektuplar: Prado’nun yazıları, günlükler ve mektuplar romanın ana anlatısına dahil edilir.
- Tıbbi ve bilimsel metinler: Prado’nun doktor olması sebebiyle tıbbi metinlere göndermeler yapılır.
- Marcus Aurelius’un Romandaki YeriMarcus Aurelius, “Düşünceler” adlı eseriyle özellikle Stoacı felsefenin temel kavramlarını Gregorius’un ve Prado’nun düşüncelerinde yansıtır. Stoacı bir bakış açısıyla kaderi kabullenme, irade gücü ve içsel huzur arayışı, romandaki karakterlerin ruhsal dönüşümlerinde önemli bir yer tutar. Prado’nun notlarında ve Gregorius’un içsel hesaplaşmalarında Aurelius’un düşüncelerine göndermeler yapılır.
Fernando Pessoa’nın Romandaki Önemi
- Portekiz Kimliği ve Kültürel Temsil: Pessoa, Portekiz edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Gregorius’un Pessoa’nın eserleriyle tanışması, onun Portekiz’in ruhunu ve kültürel derinliğini anlamasını sağlar.
- Çoklu Kimlikler ve Heteronimler: Pessoa’nın Ricardo Reis, Álvaro de Campos, Alberto Caeiro gibi farklı heteronimleri yaratması, romandaki kimlik arayışıyla benzerlik gösterir. Gregorius’un, Prado’nun dünyasına girerek adeta bir başka kimliğe bürünmesi, Pessoa’nın çok katmanlı benlik anlayışıyla örtüşür.
- Lizbon’un Şiirsel Atmosferi: Pessoa’nın eserlerinde sıkça betimlenen Lizbon, Gregorius’un yolculuğunda adeta bir karakter gibi yer alır. Lizbon sokaklarında yapılan gezintiler, Pessoa’nın şiirlerindeki atmosferi çağrıştırır.
- Varoluşsal Sorgulamalar: Pessoa’nın “Huzursuzluğun Kitabı”nda işlediği kimlik, zaman ve gerçeklik algısı gibi temalar, Gregorius’un iç dünyasında yankı bulur.
- A Brasileira Kafesi ve Pessoa’nın Mirası: Gregorius, Pessoa’nın heykelinin bulunduğu A Brasileira kafesini ziyaret eder. Bu ziyaret, Gregorius’un yalnızca bir mekâna değil, Pessoa’nın entelektüel mirasına da yaklaşmasını simgeler.
Miguel de Unamuno’nun Romandaki Önemi
- Varoluşçu Felsefe ve Yaşamın Trajik Duygusu: Unamuno’nun “Yaşamın Trajik Duygusu” (Del sentimiento trágico de la vida) adlı eseri, romandaki karakterlerin özellikle de Prado’nun varoluşsal sancılarıyla paralellik gösterir.
- İnanç ve Şüphe Çatışması: Unamuno’nun eserlerinde sıkça işlediği inanç ve şüphe arasındaki gerilim, Prado’nun Tanrı ve ahlak üzerine yaptığı sorgulamalarda görülür. Özellikle “Hıristiyanlığın Acısı” (La agonía del cristianismo) adlı eseriyle bu bağlamda ilişkilendirilebilir.
- Başkaldırı ve Düşünsel Direniş: Unamuno’nun Franco rejimine karşı duruşu, Prado’nun Salazar diktatörlüğüne karşı direnişiyle benzerlik taşır. Prado, yalnızca bir doktor değil, aynı zamanda rejime karşı entelektüel bir mücadele veren bir figürdür.
- Kendi Kendini Yaratma Fikri: Unamuno’nun “insan kendisini yaratır” fikri, Gregorius’un kimlik dönüşümü ile örtüşür. Gregorius, Prado’nun dünyasına girerken aslında kendisini yeniden inşa etmektedir.
- Doğrudan Atıflar: Romanda Unamuno’nun eserlerine yapılan doğrudan göndermeler, Prado’nun düşüncelerinde kendini gösterir. “Sis” (Niebla) adlı metaromanı, karakterlerin kendi yazgılarını sorgulaması açısından romanın felsefi altyapısına katkıda bulunur.
Sonuç
“Lizbona Gece Treni”, yalnızca bir bireyin değişim hikâyesi değil, aynı zamanda edebi ve felsefi referanslarla derinleşen çok katmanlı bir eserdir. Fernando Pessoa ve Miguel de Unamuno’nun varoluşsal, kimlik ve özgürlük temalarını işleyen eserleri, romanın düşünsel yapısını şekillendiren önemli unsurlardır. Kitap kulübü veya bireysel okuma deneyiminde, bu bağlantılar ele alındığında romanın anlam dünyası çok daha zengin bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Yorum bırakın