Gece yarısı bir otobüste tek başına New York’a giden kadının diş ağrısıyla kıvranarak sürekli ağrı kesici alması, yalnızca fiziksel bir acının değil, bilinçaltının karanlık sularına açılan bir kapının hikâyesidir. Shirley Jackson’ın “Diş” öyküsündeki Clara, kocasının “Balayında bile dişin ağrıdı” diyen kayıtsız sesinden kaçarken, aslında Chagall’ın mavi gökyüzünde uçan âşıklarına benzeyen Jimmy’yi arar. Bu adam, uzun boyu ve mavi takım elbisesiyle, Clara’nın bilincinin sınırlarında gezinen bir hayal mi, yoksa onu gerçekten kurtaracak bir animus mu?

Lacancı Ayna ve Kadının Parçalanmış Benliği
Lacan’ın ayna evresi, Clara’nın ayakkabılarının içinde gizlediği delik çoraplarında cisimleşir. Toplumun dayattığı “mükemmel ev kadını” imajına asla tam olarak benzeyemeyen Clara, aynada gördüğü yansımayla asla bütünleşemez. Diş ağrısı, bu yarılmanın bedendeki tezahürüdür. Kocası onun acısını duymazlıktan gelirken, Jimmy tam da bu çatlağın içinden sızar. Lacan’ın “Öteki” kavramına uygun şekilde, Jimmy, Clara’nın dilsel düzen içinde ifade edemediği arzularının cisimleşmiş halidir. Onun tuhaf, şiirsel konuşmaları (“Seninle ilgili bir şey biliyorum”), sembolik düzene sığmayan gerçekliğin patlaması gibidir.
Freud’un Histerik Dişi ve Cinsel Şifreler
Freud için diş, bilinçdışı cinsel imgelerin en güçlü sembollerindendir. Clara’nın balayında başlayan diş ağrısı, evlilik yatağındaki tatminsizliğin somatik bir çığlığıdır. Kocasının diş hekimi randevusunu önemsememesi, onun bedensel ve cinsel ihtiyaçlarını görmezden gelişinin metaforudur. Dişin çekilme sahnesi ise Freudyen okumada açık bir cinsel çağrışım taşır: Ağzın zorla açılması, kadın bedeni üzerindeki tıbbi (ve eril) tahakkümün en rahatsız edici temsilidir. Clara’nın bu süreçte yaşadığı disosiyasyon, histerinin beden üzerindeki kontrol kaybıyla birebir örtüşür.
Jung’un Animus’u: Chagall’ın Mavi Âşığı
Jimmy, Jung’un animus kavramının edebiyattaki en büyüleyici temsillerinden biridir. Clara’nın bilinçdışındaki eril enerji, Chagall’ın tablolarındaki gibi mavi takım elbiseli, uçabilen bir figürde somutlaşır. Ancak Jackson, bu imgeyi romantik bir masala dönüştürmez. Jimmy, Clara’yı dişçi koltuğuna götürürken hem bir kurtarıcı hem de bir işbirlikçidir. Jung’a göre animus, kadının içsel eril yönünü temsil eder; Clara’nın kocasına başkaldıramayan tarafı, Jimmy’de cisimleşerek onu özgürleştirici bir şiddete sürükler. Dişin çekilmesi, bir tür sembolik doğum, hatta initiasyondur.
DelikÇoraplar ve Gerçekliğin Sızıntısı
Clara’nın delik çorapları, Jackson’ın öykülerindeki en ustalıklı ayrıntılardan biridir. Bu çoraplar, toplumsal maskenin sürekli düşmesi gibidir. Clara herşey bittikten sonra New York’ta güzel çoraplar alacaktır. Özgür olunca. Koca, muhtemelen Clara’nın delik çorabını görse ayıplardı ama Jimmy onları hiç umursamaz. Çünkü o, Clara’nın kusurlarını, yani gerçek benliğini kabul eden tek figürdür. Lacan’ın “gerçek” (réel) kavramı burada devreye girer: Delik çorap, sembolik düzenin dayattığı mükemmeliyetçiliğin altından sızan, kontrol edilemeyen bir hakikattir.
Son Söz: Diş Çekilirken Dökülen Kan ve Özgürlük
Jackson’ın öyküsü, Clara’nın kaderi hakkında net bir yargıda bulunmaz. Dişi çekildikten sonra kısa bir an için adını yitiren, aynadaki kadını yaşlı bulan Clara özgürleşmiş midir, yoksa zihinsel bir çöküş mü yaşamaktadır? Jimmy onu kurtarmış mıdır, yoksa bilinçaltının karanlığına mı çekmiştir? Belki de cevap, Chagall’ın uçan âşıklarının aksine, yere düşen bir dişte saklıdır: Kanlı, acılı, ama bir o kadar da özgürleştirici.

Jackson bize, kadınlığın en karanlık labirentlerinde, Jimmy gibi figürlerin hem cellat hem kurtarıcı olabileceğini fısıldar. Ve belki de asıl korkutucu olan, kocanın kayıtsız sesinde saklıdır: “Balayında bile dişin ağrıdı.” Bu cümle, bir evliliğin nasıl bir mezara dönüşebileceğinin en kısa tanımıdır.

Yorum bırakın