Victor’un ardından ben çıkacaktım arenaya. Biz matadorların işi zor. Her an yaralanma hatta ölme riskimiz var. Seyirciler, tehlikenin farkına ancak boğaların bazen onların oturdukları yere geçtikleri zaman varırlar. Bu durum çok sık olmaz tabii. Onun yüzden de boğa güreşi seyirci için çok eğlencelidir.
O gün sabahtan itibaren birlikteydik Victor’la. Onun kahvaltı teklifini geri çevirmedim. Hatta öğle yemeğini de beraber yedik. Victor her zaman “Alberto, seninle sohbet etmeyi çok seviyorum,” derdi. Biz onunla aynı mahalleden arkadaştık. Çocukluk arkadaşı yani. Ama onu ne kadar sevsem de kıskanmamın önüne geçemezdim bir türlü. Bunda da kendimi haklı görürdüm.
Vakit geldi. Matador giysileriyle yine yakışıklılığı bir kez daha arttı. Arenanın ortasında adeta bir yıldız gibi parladı. İşte bu da kadın seyircilerin yüreğini hoplatır, boyunlarındaki fularları çıkarıp arenaya atmaya, eğer arenada boğa olmasa inmeye kalkışırlardı. Kızların ilgisinden bunalan Victor’a kaç kez “Senin yerinde olmak için neler verirdim,” demişimdir.
Tokalaşırken uzun uzun bakıştık. Ona bol şans dileyerek sarıldım. Arenaya salınmış boğanın delicesine koşturmasını seyrettik bir süre. Boğa oldukça sıkıntılı, tozu dumana katıp koşturuyordu. Seyirciyi coştursun diye hayvanın testislerine sürdükleri tineri bayağı fazla kaçırmışlardı anlaşılan. Zaten boğalar, güreş olduğu günden önce iki gün karanlıkta yemek verilmeden bekletilir. Seyirci bunların hiçbirini bilmez. Daha neler vardır. Kulaklarına ıslak gazete kâğıdı doldurulur örneğin. Burun deliklerine pamuk doldurulduğu gibi. Bunları yapmaları şart tabii ki. Biz de canımızı sokakta bulmadık. Yoksa tehlikeli hayvanlar boğalar. En az altı yüz kiloyla karşı karşıyayız. O boynuzları unutmamak gerek…
Victor eline muletasını alıp arenanın ortasına doğru yürüdü. Her zamanki gibi alkış kıyamet… Şapkasını çıkarıp eğilerek seyircileri selamladı. Kolay değildi tabii bu ünü elde etmek, seyircinin göz bebeği olmak. Ben bile özenirdim boğalar üstüne gelirken yaptığı salvolara. Çekirdekten yetişmeydi o. Babası da matadordu.
Boğayla karşı karşıyaydılar. Victor kendinden emin, dimdik duruyordu. Boğa birkaç gündür kendisine yapılanlardan sonra bir de kalabalığın ortasında kalmaktan huzursuz kırmızıya olan nefretiyle muletasını cesur hareketlerle kullanan Victor’a saldırdı. Banderillalardan birini kullanan Victor, onu boğanın sinirlerinin en hassas olduğu yere sapladı. Seyircilerin bazıları ayağa kalkarak “Victor Victor!” diye tempo tutup arenayı inlettiler. Daha ilk banderillanın saplanmasına bu kadar tezahürat yaparlarsa güreş bitiminde Victor’un ününe biraz daha ün katacağı ortadaydı. Hayvan acıyla uzaklaştı. Bir süre uzakta durdu. Victor, seyircilerin önüne dek giderek kendisine yapılan sevgi gösterilerine ellerini, kollarını sallayıp karşılık verirken boğanın arkasına geldiğini fark edemedi. Boğanın gözüne etrafını tam olarak seçmemesi için arenaya çıkmadan vazelin sürülmesi unutuldu mu diye düşündüm o an. Seyircinin heyecanı doruğa çıkıp uğultuyla karışık haykırışlar sardı arenayı. Ama Victor kaçın kurasıydı. Hemen yere bıraktığı ikinci banderillayı alıp boğanın sırtına sapladı. Hayvan acıyla uzaklaşırken bizimki kendinden emin tavırlarıyla seyircinin gözünde adeta ilahlaştı. Benim Victor’dan öğreneceğim çok şey var diye geçirdim içimden.
Bunu düşünürken Victor ile boğa yine karşı karşıya gelmişlerdi. Boğa, acısını gösteren sırtından akan kanıyla seyircinin istediği tabloyu gözler önüne sermişti ki Victor üçüncü banderillayı saplamakta gecikmedi. Boğanın çaresiz bakışları seyirciler arasında gezindi. Onlara yönelerek içlerinden birine yalvaran gözlerle baktı. Boynunu uzattı. Adam yanındaki kadının omzundan kolunu çekerek ayağa kalktı. Bu arenaya, belki de ilk kez bu kadar sessizlik hâkim oluyordu. Ayağa kalkan adam, boğanın burnunun ucuna bir öpücük kondurup tekrar yerine oturdu. Sonradan söylenenlere göre boğa, onca kalabalık içinde onu yetiştiren ama sonra satan sahibini tanıyıp ondan yardım istemiş.
Eski sahibinden ilgi görmeyince çaresiz arenaya dönen boğa, aldığı darbelerin yakıcılığı ile Victor’a saldırdı. Victor yine muletasını ustaca kullanarak gelen saldırıyı savuştururken ah keşke o an biraz daha dikkatli olsaydı. Ayağı takılıp yere düşmesiydi. Arena bir saniye sessizlikten sonra çığlıklarla çınlamaya başladı. Victor daha önce gösterdiği çevikliği gösteremediği için yerden hemen kalkmadı. Boğa Victor’a üst üste saldırmaya başladı. Victor yerde bir o yana bir bu yana dönerek hamlelerden kurtulmaya çalıştı. Ellerimizde muletalarla koştuk. Ne yazık ki boğanın şiddetli darbelerine engel olamadık. Victor’un elleriyle yüzünü korumaya çalışması da fayda etmedi. Kızgın boğanın boynuzu arkadaşımın yanağından girip ağzından çıktı. Boynuzların bu kadar keskin olabileceğine şaşırdım. Arenaya çıkacak her boğanın boynuzlarının kesiciliği özel işlemlerle azaltılırdı oysa. Bazı seyirciler oldukları yerde donmuş gibi dururlarken çoğu çığlık çığlığaydı. Arenaya atlamak isteyenleri görevliler engellemeye çalıştılar. Böyle bir şey hiç beklemiyordum. En yakın arkadaşımın o boğayı öldürmesine yakın başlayacak trampet tınılarını duyacağımdan o kadar emindim ki. Ne yazık ki hızlı bir film şeridi gibiydi yaşananlar…
Victor’un yüzü kıpkırmızı olsa da karnından aldığı darbenin derin olduğu kanın sanki acelesi varmış gibi akmasından belliydi. Bilincini kaybeden Victor ambulansa taşınırken durum çok umutsuz görünüyordu. Yaralı boğayı beş altı görevli kontrol altına almakta zorlansa da kaderi belliydi.
Not : 99 hayvan fanzinde yayınlanmıştır
.

Yorum bırakın