Anım, özüm toprak.
Onun kokusu olmadan yapamam. Yağmurun ilk düştüğü anda yükselen mis rayiha benim özüm. Su ve çamur… İşte hakikat bu.
Doğanın kokusuna alışkın bir ruhum var benim. Selviler, bir rivayete göre yaşama sevincim. Çamlar gibi yaz kış yeşil olmak, oksijen salmak, nefes ve huzur dolmak… Sırtını bir ağaçtan başka kimseye yaslamamak.
Tabanlarımda kumu hissetmek, tuzlu suda kulaç atmak. Midyelerden uzak, yengeçlerle arkadaş olmak, şeytan minareleri toplamak. Deniz ve güneş: yaşama katılan sağlık, dinlence, eğlence. Dalgalara karşı durabilmek… Kulaç, kas, nefes.
Mevsimler ağaç ve çiçek kokularıyla tanınır.
Baharın müjdesidir mimozalar, papatyalar, gelincik tarlaları.
Yazı karşılar ıhlamur, iğde kokuları.
Deniz meltemle yollar iyotunu.
Sonbahara karışır hüzün, yaprakların hışırtısı.
Kışın müjdesidir portakal, limon kokuları, çatlamış nar ağaçları.
Ahlat ağacı, çam harikası…
Kar düşmeye görsün, erimemek için onlardan medet umar. Kimi yapraklarında, kimi gövdesinde doğanın harikasını saklar. Doğa, karla insanoğluna en muhteşem tablosunu yapar. Eriyip nehirlere, derelere kaynak olur. Şelale olur, toprağa can olur.
Doğayla iç içe, yan yana durmasını bilene…
Onu koruyup sevene, her daim şefkatle kucak açar.
Ben de doğallığımla, doğada tüm canlılara doğal bir yaşam diliyorum.
Nurten Yurt

Yorum bırakın