KENT BELLEK – Galleria


(Bir kırk yıl önceyi hatırlamak, artık teknolojinin izin vermediği bir lüks mü?)

21 gün boyunca Face ortamından uzak kalacağımız bu süre içinde, Işın Güner’den ilham alıp, ‘Kent Bellek Projesi’ üzerinde düşünce üretebilirim.

O ümitle yolum düştü Galeria A.V.M.’ye. İstanbul’un ilk büyük A.V.M.’si olması bakımından tarihi bir işaret fişeği. Özal sonrası dönemin yeni zenginleri —paranın musluğunu açmış, nereye harcayacağını bilemez halde— ve kapitalist sistemin onlara sunduğu steril bir oyun sahası: AVM.

Bir yanda Ataköy Casino ve kumarhaneleri, öte yanda Yafes Öztürk’ün işlettiği, yalıçapkını kuşların bile müdavimi olduğu sahil motelleri. AVM ise karanlık yüreklerde yepyeni bir umut ışığı.
(Belki de neon ışıklarıdır sadece.)

O günlerden birkaç atraksiyon hâlâ zihnimde dönüp duruyor.

  • Birincisi, kızım Cahide’ye pelüşten yapılma bir ayı kazanabilmek için girdiğim çılgın mücadele.
  • İkincisi, o zamanki yoğun tutkum: Fenerbahçe. Almanya’da, Galata Köşk’le yapılan ve 0-0 biten hazırlık maçının naklen yayını… Cam çerçevenin aşağı indiği, kızgın kalabalıkların ortalığı darmaduman ettiği, öfke ve heyecanla titreşen dakikalar. (Bakın işte, Galeria henüz yeni açılmıştı.)

Bir başka etkinlik: çocuklarımızı —büyüdüklerinde hatırlasınlar diye— Fame City oyun alanına götürmek. Migros kuponuyla girilen mahşeri kalabalık… Oyun makineleri kapanın elinde kalıyor. (Bir tür küçük kıyamet provası.)

Sonrasında Beylikdüzü’nde açılan oyun alanı bile daha tenha kalıyordu. Ama bizimki, Cahide, tutturmuş bir pelüş ayı istiyor. Bildiğiniz anlamda ortalığı çınlatıyor. Baba yüreği işte, kızının ağlamasına dayanamıyor. Konsantre olmalıydım.

Ve kafamın içinde yankılanan bir nakarat:

“Çılgın pişmanlıklar, kan ter içinde kalmalar.
Kimse bilmez bunu benden iyi.”

(Galeria’nın koridorlarında dolaşırken, insan kendi belleğinde de AVM mağazaları açıyor. Kapatılmış, yıkılmış, ama hâlâ ışıkları yanıyor. Ekranlardan, vitrinlerden, unutulmayan bir geçmiş sızıyor…)

Erhan Çıpa


Yorum bırakın