Hişt Hişt Hala Mektup Yazıyor musunuz?

Dijital Çağda Mektubun Dirilişi: Kökler, Direnç ve Anlam Arayışı

Anlık mesajlaşmanın, e-postaların ve sosyal medyanın hüküm sürdüğü bir çağda, kağıt ve mürekkeple yazılan mektupların soyu tükenmiş bir iletişim aracı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak gerçek şu ki, mektup yazma sanatı ölmüş değil; aksine, dijital gürültüden kaçış arayan birçok kişi için bir diriliş yaşıyor. Her yıl 1 Eylül’de kutlanan World Letter Writing Day (mektup yazma günü) ve çeşitli platformlarda vurgulandığı üzere, elle yazılmış mektuplar sıcak, kişisel ve kalıcı bir dokunuş sunarak geri dönüyor.

Evrensel Posta Birliği (Universal Postal Union-UPU) mektup yazma yarışması düzenliyor. PTT AŞ de bu birliğin üyesi olduğu için Uluslararası Mektup Yazma Yarışması’na Türkiye’den de katılım için kampanyalar düzenleniyor. Aslında bu yarışma 52 yıldır yapılıyor. Ama daha önce amaç çocuklara ve gençlere mektup yazmayı özendirmekti. Artık bir gelenek kaybolmasın diye düzenleniyor. Yarışmanın katılımcı kitlesi yine çocuk ve gençler. 9-15 yaş arası çocuk ve gençler katılabiliyor yarışmaya.

Katılımcılardan gelecek nesillere dünya hakkında bir mektup yazması isteniyor. 800 kelimeyi aşmaması gerekiyor mektubun. Türkçe, İngilizce veya Fransızca yazılabilir mektuplar.

Kökleri Derinlerde: Kısa Bir Tarih Yolculuğu

Mektubun hikâyesi, iletişimin ta kendisi kadar eskidir. T24’te Irfan Yalın’ın belirttiği gibi, “insanlık tarihinin en kadim iletişim araçlarından biri” olan mektup, antik uygarlıklardan itibaren sadece sevgililerin değil, tüccarların, diplomatların, bilginlerin ve kralların da başvurduğu hayati bir araçtı. Bu tarihsel bağlam, mektubun insan ilişkilerindeki merkezi rolünü hatırlatır; bugünkü “diriliş” aslında köklü bir geleneğin modern bir tezahürüdür.

Peki bu dirilişin ardında yatan sebepler neler ve mektup bugün hangi formlarda hayatımızdaki yerini koruyor?

1. Dijital Yorgunluğa ve Anlık Tüketime Bir Panzehir

İnternet bize sınırsız bilgi ve iletişim imkanı sunarken, aynı zamanda bir “dijital yorgunluk” da getirdi. Sürekli bildirimler, kısaltılmış mesajlar ve hızla kaybolan içerikler, derin ve anlamlı bağlantılar kurma ihtiyacımızı karşılamıyor. Elle yazılmış bir mektup, bu anlık tüketim çılgınlığına bir mola, bir panzehirdir. Açtığınız zarftan çıkan fiziksel dokunuş, yazıyı yazan kişinin zamanını ve emeğini somut bir şekilde hissettirir.

2. Kişiselliğin ve Samimiyetin Somut Hali

Bir e-posta veya mesaj saniyeler içinde silinebilir veya unutulabilir. Oysa bir mektup, elle tutulur bir hatıradır. Yazının eğimleri, mürekkebin rengi, hatta bazen sayfaya düşmüş küçük bir leke bile gönderenin kişiliğinden bir iz taşır. Bu, alıcıya “Senin için zaman ayırdım, senin için özelsin” mesajını veren benzersiz bir samimiyet ve kişisellik katmanıdır.

3. Toplumsal Teşvik ve Somut Ödül

Mektubun bu dirilişi sadece bireysel bir talep değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde de destekleniyor. 10haber’de yer alan “Yaz Mektubu Al 5 Bin TL’yi” gibi kampanyalar, bu kadim geleneği canlandırmak ve insanları mektup yazmaya teşvik etmek için düzenleniyor. Bu tür girişimler, mektubun kültürel mirasımızın bir parçası olarak görüldüğünü ve korunmaya değer bulunduğunun bir göstergesidir.

Mektup Arkadaşlığı (Pen Palling) ve Seyahat Kartları: Dijitale Bir Direnme ve Keşif Biçimi

Mektubun bu dirilişi, yalnızca yakınlarımızla yazışmakla sınırlı değil. Dünyanın dört bir yanından insanlarla mektup arkadaşı (pen pal) olmak, giderek popülerleşen küresel bir tutkuya dönüştü. Bu, kasıtlı ve bilinçli bir direnme hareketidir. Algorithmaların belirlediği “önerilen arkadaşlıklar” yerine, sıfırdan, mürekkep ve kağıt üzerine kurulan bir dostluktur. Farklı kültürler, farklı hayatlar keşfetmenin, dünyayı bir zarfın içine sığdırmanın en romantik ve kişisel yoludur.

Benzer şekilde, seyahat eden birinin gittiği yerden sevdiklerine gönderdiği kartpostal da bu direncin bir parçasıdır. “Buradayım ve seni düşünüyorum” demenin, o anki heyecanı ve manzarayı, basılı bir kartla, fiziksel olarak paylaşmanın tarifsiz bir değeri vardır.

Ülkemizde durum :

Evrensel Posta Birliği’nin yıllık raporlarına göre Türkiye’de 2022 yılında postaneye giden 100 kişiden üçü mektup gönderiyor. Bu rakam 2018’de altı kişiydi. Yani dört yılda mektup gönderenlerin oranı yüzde yüz düşmüş durumda. Bizde daha çok asker mektubu ya da hapisane mektubu yazıldığının da altını çizmek gerek.

Asker ve Hapishane Mektupları: Hayati Bağın Sesi

Teknolojinin sınırlı olduğu veya hiç olmadığı koşullarda, mektup hayati bir iletişim aracı olarak varlığını sürdürüyor. Asker mektupları, bir asker için vatanla kurduğu en somut bağ, bir moral ve dayanma gücü kaynağıdır. Hapishanelerde ise mektup, dış dünyayla kurulan en değerli köprü, özgürlüğe açılan sembolik bir penceredir. Bu bağlamlar, mektubun sadece bir tercih değil, aynı zamanda bir ihtiyaç olduğu durumları gözler önüne serer.

Sonuç: Mektup Ölmedi, Dönüştü

Mektup yazma geleneği, dijital çağda işlevini kaybetmedi; aksine, dönüştü. Artık gündelik haberleşmenin değil, derin, kişisel ve kalıcı iletişimin aracı haline geldi. Köklü tarihinden aldığı güçle, dijitale bir direnç olarak, yavaş ve anlamlı bir yaşam tarzı seçimi olarak varlığını sürdürüyor. Asker ve hapishane mektupları onun en zorlu koşullardaki hayati rolünü, mektup arkadaşlığı ve kartpostal kültürü ise onun küresel bir bağ kurma aracı olduğunu gösteriyor.

Bir dahaki sefere ekranlardan sıkıldığınızı hissettiğinizde, sevdiğinize bir mektup yazın veya dünyanın öbür ucundaki birine kendinizi anlatın. O kağıda döktüğünüz her kelimenin, alıcıda yaratacağı mutluluk dalgasını ve yıllar sonra bir çekmecede bulunacak o hazine parçasının değerini düşünün. Çünkü mektup, insan olmanın en temel ihtiyaçlarından biridir: Dokunmak, dokunulmak ve anlık olanın değil, kalıcı olanın peşinden gitmek.

Yorum bırakın