Her yıl Ekim ayı ortalarında, Kuzey ülkelerinin soğuyan havasından kaçan çulluk, uzun geceler boyu uçarak güney bölgelerdeki yaprak döken Anadolu ormanlarına sığınır ve meşe ağacıyla kurduğu dostluk tekrar başlar.
Orman çulluğunun rengi, meşe ağacı yapraklarının kışın büründüğü kahverenginin aynısıdır. Meşenin dalları geçen yıla göre biraz daha uzamış, çulluk ise göç yolculuğu sonunda yorgun düşmüş ve zayıflamıştır. Kısa süre içinde eski arkadaşı meşe ağacının yanında tekrar güçlenecek, Şubat ayı başına dek beraber yaşayacaklardır.
Çulluk, meşe ağacının bir kısmı kuruyup yere düşen yapraklarının arasında gizlenip geceye kadar tok tutacak bir şeyler bulur. Gündüz tüm zamanını ormanda meşe ağacı ile geçirir. Belki bu yakınlıkları çulluğa meşenin kış rengini, kahverengisini vermiştir. Onu bu yaprakların arasında görebilmek için çok tecrübeli bir göz ya da iyi bir tesadüf gereklidir. Çulluk sanki bunu bilir gibi, tehlike çok yakınına gelmedikçe kalkıp uçmaz. Bir avcı onu ancak av köpeğinin yardımı ile bulabilir. Köpek onu gözleriyle değil burnuyla arar. Koku çok yakından geldiğinde içgüdüsel bir dürtüyle donmuş gibi durup avcının komutunu bekler ve kokunun geldiği noktaya hızla atılır. O anda çulluğun uçup kaçmaktan başka çaresi kalmaz. İşte dost meşe ağacı, çulluğun bu yaşam savaşında dalları ve gövdesiyle ona siper olur, avcının görüşünü engeller.
Çulluk sabahın ilk saatlerinden akşamın karanlığına kadar kurumuş meşe yapraklarının üstünde oyalanır, acıkan karnını doyurmak için geceyi bekler. Bazen, bahar geldiğinde buralardan ve meşe ağacından ayrılacağını düşünüp, kuzeyin ormanlarında kuracağı yuvasını ve yavrularını hayal eder. Kendini düşlere dalacak kadar rahat hissetmesini meşe ağacı ve yapraklarına borçludur. Onlar olmasa bir yırtıcı ya da bir avcı için görülmesi ve avlanması kolaydır.
Çulluk, meşe ağacı ve ormanı ancak gün akşamdan geceye geçerken alaca karanlıkta terk eder. Bir karaltı gibi alçaktan uçarak yakınlardaki sulak çayırlıklara, dere kenarlarına iner. Artık bütün gece çamurun ve sığ suyun içinde, gövdesine göre uzun ve kullanışlı gagası ile solucan, kurtçuk türü besinleri arayacaktır. İnce bir dere boyunca yürür, yiyecek peşinde koşar. Sabaha kadar beslenmiş ve artık karnı doymuştur. Gün aydınlanmaya başlarken çamurda ayak izlerini bırakarak tekrar ormana, meşe ağacına döner. Gecikirse her türlü tehlikeye açık olacağının farkındadır.
Çulluk işte yine böyle bir gecede, yakınında alışık olmadığı sesler duymuş, çok kuvvetli bir ışık altında gözleri görmez olmuştur. İçten gelen bir dürtü ile uçar ve o anda yeri göğü inleten bir sesle sarsılır; kanatlarının ucunu yalayıp geçen bir şeylerin rüzgârından neredeyse düşecektir. O geceyi hiç unutmayacak, hep korkuyla hatırlayacaktır. Başına gelen şey güçlü fenerlerle gece avı yapan avcıların işidir. Gözüne onu kör eden ışık tutulmuş ama o uçarak tehlikeden son anda kurtulmuştur.
Tüm kış gece ve gündüzler çulluk için bu döngüde geçerken bir gün ormana elinde ucu parlayan balta ile bir insan gelir. Tam da çulluğun bulunduğu meşe ağacına doğru yönelir. Biraz uzaktan korkuyla olanları izleyen çulluk, sevgili meşe ağacının büyük bir gürültüyle devrildiğini görür. Olanlara bir anlam veremez. Sesler kesilip baltalı adam uzaklaştığında, arkadaşı meşe ağacının yanına gider; fakat o yoktur, yerinde küçücük bir gövde kalmıştır. Çulluğun koruyucusu, yıllardır birlikte olduğu eski arkadaşı artık yerinde değildir.
Çulluk, meşe ağacı sanki tekrar o kısa gövdeden birden bire yükselecekmiş gibi günlerce bekler. Başka bir ağaç bulmayı belki eski arkadaşını üzeceği düşüncesiyle hiç istemez. Yerde kalmış, kendi tüylerinin rengindeki meşe yaprakları eski günleri hatırlatıp onu hâlâ burada tutmaktadır. Ama meşe ağacı ve dalları olmadan orada bulunmak çok tehlikelidir.
Bir gündüz vakti çulluğun kulaklarına korkuyla ürperdiği sesler gelir. Bu ses bir avcının köpeğine verdiği komut gibidir. Bunu daha önce de duymuş, hep meşe ağacının korumasına sığınmıştır. Şimdi artık sığınacak eski arkadaşı yoktur. Kendini yaprakların arasında gizlemeye çalışarak korkudan büyüyen gözleriyle pusup kalır.
Avcı köpeğine seslenir: “Hadi oğlum, bul onu.” Çulluk bu sesi duyduğunda köpek üzerine atlayabilecek yakınlıktadır. Bir heykel gibi durmuş, çulluğun bulunduğu yöne bakıyordur. Avcının sesi tekrar duyulur: “Kap oğlum.” Çulluk, üzerine atlayan köpekten kurtulmak için havalanır ama avcıyla arasına girip onu görünmez kılacak meşe ağacı artık yoktur. Ormanı sarsan bir ses duyulur. Yakındaki tüm kuşlar, tilkiler, çakallar, tavşanlar sesin şiddetinden donup kalmışlardır. Sessizliği avcının bağırışı bozar: “Getir oğlum.”
Artık ne çulluk ne de dostu meşe ağacı vardır.
Umut edilir ki başka bir ormanda yine bir çulluk ve meşe ağacı hâlâ yan yana yaşamaktadırlar.
Cemil Gezgin

Yorum bırakın