Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa kampüsünde öğrencilerinin her yılbaşı süslediği çam ağacına kezzap döküldü☢. Ağaç kurudu. Bu haber geldi geçti, ama aslında daha büyük bir sosyal travmayı gösteriyor: Türkiye’de yılbaşı kutlamasının gitgide daha “tehlikeli” bir alana itiliyor.
Bu yıl Şekerci Erol’un o dört gözle beklediğimiz süsleri yok. Anıtlar Yüksek Kurulu,süslemeye izin vermemiş, bir de çevre esnaf şikayet etmiş Şekerci Erol’un süslerini, X’te okudum bu haberi ve aklıma yine Kadıköy’de gece kartopu oynuyor diye bir esnafın öldürdüğü Nuh Köklü geldi, ürperdim.
Istikla Caddesi , bir zamanlar ışıl ışıl olan atmosferinden mahrum bırakılmış bu sene, Abdi İpekçi caddesi de ışıksız.
2000 yılbaşına biz Viyana’da girmiştik, gece sokakta Opera meydanında konser dinleyerek, elimizde sıcak saraplarımız. Yeni milenyuma umutla girmiştik…
O zamanlar İstanbul’da da çoşkulu yılbaşılar olurdu. Işıl ışıl İstanbul’u özledim. Ben özledikçe daha da mı kararıyor İstanbul…
Bu sene kitap kulübü arkadaşlarımla gece ışıltılı bir Yılbaşı pazarı görmek için Fişekhane’ye gittim. Zeytinburnu Marmarayda inip yüksel duvarların arkasındaki vahaya girdik. İngiliz mimarlık şirketi Chapman Taylor‘un tarihi Fişekhane binasını da kullanarak tasarladığı şehir içinde bir şehir Fişekhane, lüks konutları, AVM’si, Michelin yıldızlı lokantaları, kafeleri, Montesöri okulları ile ve ışıl ışıl… Sanki Milano’dayız. Yılbaşı marketi, süslü kafeleri… Bir başka boyuta ışınlamış gibiyiz. Nasıl kalabalık, tüm kafeler dolu. Türk, Arap, Rus gençler özellikle heryerdeler… Duvarların ardında Dolce Vita…
Yılbaşı ışıkları ile aydınlanıp, hediye, giysi, şekerleme pazarlarını gezdikten sonra çay içmek istedik. Fişekhane emekli kitap okuru kadınlar için pahalı olduğundan:) hayal şehri terk edip, ışıksız Zeytinburnu sokaklarında yürüyüp, belediye tesisine gittik. Salep içerken düşündüm, Yılbaşı kutlaması, sınıfsal bir ayrıcalığa dönüştü. Zengin AVM’ler, Fişekhane, Tersane… Yüksek duvarlar arkasında, korunaklı alanlarda her türlü süsleme yapılıyor, noel pazarları kuruluyor, üstelik en büyük müşteri yeni zengin mutaassıp sınıf üyeleri… Nasıl bir iki yüzlülük bu, kamusal alan ışıktan mahrum bırakılıyor. Halkın caddesinde ruhsuz bir sessizlik, paralı mekanlarda gösteriş.
Bu durum, yılbaşı kutlamasının “yasak”lanmadığını ama “sınıflandığını” gösteriyor. Eğer yeterince para ödüyorsan, duvarlara sığınıyorsan, kutlayabilirsin. Ama herkese açık sokakta, herkesin görebildiği yerde? O başka mesele.
Ağaç Süslemek Türk Geleneği Değil miydi?
Asıl ironi de burada başlıyor. Nardugan, kış gündönümü kutlamaları, ağaç süsleme gelenekleri… Bunlar Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan, binlerce yıllık ritüeller. Ağaçların kutsandığı, doğanın döngüsünün onurlandırıldığı bir kültürel miras.
Bugün bu mirası sahiplenmeye çalışanların, yılbaşı ağacına kezzap döküyor. “Batılı dayatma” diye nitelendirdikleri bir kutlamaya düşmanlık beslerken, aslında kendi köklerine saldırıyorlar. Çünkü ağaç süslemek, ışıkla karanlığı kovmak, yeni yılı umutla karşılamak… Bunlar “Hristiyan” değil, “insani” ritüeller.
Zengin İçerde, Halk Dışarıda
Bugün Türkiye’de yaşanan yılbaşı tartışması, aslında çok daha derin bir ayrışmayı gösteriyor:
- Kamusal alanın kontrolü
- Neşenin, coşkunun, ortak kutlamanın sınırlandırılması
- Yaşam tarzına dayalı bir kutuplaşma
- Ve belki de en önemlisi: kamusal alanın “öteki”leştirilmesi
İstiklal Caddesi karanlık kalırken, Zorlu Center’da dev ağaçlar dikiliyor. Şekerci Erol süssüz kalırken, kapalı mekanlarda şampanyalar patlatılıyor. YTÜ’de ağaçlar kezzapla kurutulurken, Fişekhane’de gösteriler düzenleniyor.
Bu, bir yılbaşı meselesi değil. Bu, kamusal alanın kime ait olduğu, sokağın kimin olduğu, neşenin nasıl ve nerede yaşanacağı meselesi. Ve bu mesele, her yıl biraz daha derinleşiyor.
Belki de 2025’te asıl kaybettiğimiz, ağaçlar ya da süsler değil. Birlikte, hep beraber, sokakta, meydanda, yan yana kutlama hakkımız. Neşemiz, duvarların ardına hapsedildi. Ve biz de sessizce, bu ışıksızlığa alıştık.
Yılbaşı mı, nardugan mı? Fark etmez artık. İkisi de, yüksek duvarların arkasında kaldı.

Yorum bırakın