Duygularıma ne oldu?

            Alnındaki beyazlıklar olmasa ona “kara köpek” diye seslenecektim. Ama o beyaz lekeler işi değiştiriyordu. Maltepe – Bostancı arası her koşuya çıkışımda onunla karşılaşıyordum. Boynunda tasmasıyla, yanından geçişimi izlerdi hep. Bakışlarında gördüğüm şey sevinçten farklıydı. Oysa sahibinin onu iyi besleyip, sık sık yürüyüşe çıkardığına emindim, gördüğüm kadarıyla. Ama göz bebekleri farklı şeyler anlatıyordu . Hep aynı ağacın altında gördüğüm Reks, çok hüzün biriktirmiş gibiydi. 

Gazete ya da kitabı elinden eksik olmayan sahibinin hemen yanı başında görüyordum onu. Anlık görüntülerdi bunlar. Geçip gidiyor, dönüşte de aynı noktada ve aynı pozisyonda bulacağıma dair kendimle bahse giriyordum. Hep kazanıyordum da.  Bazen koşuma eşlik eden gri köpek, gidip ona sataşıyor ama sonra vazgeçip hemen peşime takılıyordu  Adı yoktu gri köpeğin her sokak hayvanı gibi. Arada durup başını okşamam ya da tempoyu arttırmam çok hoşuna gidiyordu. Bazen de üzerime sıçrayıp beni oyuna davet ediyordu bu özgür köpek. Ben de o daveti asla geri çevirmiyor, yoruluna kadar onunla oynaşıyordum. Ne kadar hareketliydi. Bana da iyi geliyordu gerçekten.

Peki ama Reks niye mahzundu?

Bir gün şezlongumu – son yılların modasıydı- alıp hayvancağızı gözlemlemeye karar verdim. Sahibiyle bir kere diyalog kurmuş, adını öyle öğrenmiştim. Yaşlı biriydi. Onları göreceğimi emin olduğum yere, her zamankinden erken gidip oturacakları yerin biraz ötesinde, kayalarda konuşlandım. Bir yandan denizin sesi, bir yandan da dolgu alanı olan parktaki yeşillikleri izlemekti niyetim. Reks’ler henüz gelmemişti. Bu benim için iyi bir zamanlamaydı.

Erken gelenler her zamanki gibi köpeklerini serbest bırakmışlardı. Onlar da zembereğinden boşanmış saat gibi sağa sola koşturuyorlardı. Arada bir de boğuşmaktan müthiş zevk alıyorlardı. Sahneyi neşeyle izliyordum. Bu arada, beklediklerim oldukça ağır yürüyüşle gelip her zamanki yerlerini aldılar. Mahzun bakışlı köpek yine  elinde kitabı olan sahibinin yanına uzandı. Diğer köpekler onu oyuna katmak için bir iki gelip gittiler yanına ama kitabını okuyan Reks’in sahibi köpeğinin yalvaran bakışlarına aldırmadı. Başını patilerinin üzerine koyan zavallı köpek oynamakta olan hem cinslerini izlemeye başladı çaresizce. Çiftleşenleri gördüğünde “Benim bu duygularım nereye gitti?” diye düşünüyor mudur acaba?

Sanırım işin sırrını çözmüştüm. Buna sır demekte doğru değildi artık. İyi besleniyordu, iyi bakılıp, mis gibi kokan şampuanlarla yıkanıyor, tertemiz yuvasında yatıyordu ama yaşamını zaman zaman çekilmez kılan önemli bir eksiklik vardı. Özgürce hareket edememek. Diğerleri gibi koşturmak, oynaşmak, çimlere sırt üstü yatıp patileriyle gök yüzünü kucaklamak istiyordu. Yaşlı bir sahibi olması ona hüzün veriyordu belki de. Daha doğrusu sahibinin hareketlerini kısıtlıyor olması, onu kendisi gibi yaşlı sanıp hareketsizliğe mahkum etmesiydi onu üzen. Onunla geçirdiği zaman huzurluydu ama bazen de birikmiş enerjisini dışa vurmak istiyordu. Hareketsizlik, sınırlanmışlık bu sevgiye gölge düşürüyordu sanırım. Bir ağaç bile rüzgarın eşliğinde eğilip bükülmeyi coşkuyla karşılar. Her eğilip bükülme, onu daha sağlam yapar ve meyvesini neşeyle vermesine neden olur. 

Reks her canlı gibi kendisini iyi hissettirecek şeyleri yapmak istiyordu anlaşılan. Bir parmaklığın arkasındaymış gibi olmak onu tüketiyor olmalıydı

                                                                                   HAMİT ERGÜVEN

                                                                                  

.   

“Duygularıma ne oldu?” için bir cevap

  1. Füsun Avatar
    Füsun

    Hayat bu. Öyle mi demeli?

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın