Bu gün bayram, üstelik haziran.
Ihlamur kokuları taşıyor rüzgâr.
Sen yoksun yine, ayram ayram ruhum.
Oysa alıştım, demiştim.
Sözcüklerimden “k” ve “e”yi silmiş,
Şapırdamasına izin vermemiştim.
Elliyi yedi geçe… Ne bu çocukluk?
Rugan pabuçlarımın kayışı,
“Çok koşma, burkarsın,” demiştin.
Yine de dinlemedim.
Zembereği çıkmış zamanın hızına erişemedim.
Bileğimin acısı balonlarda uçup gitti.
Gökyüzüne…
Yakalarsan gönder, hâlâ ihtiyacım var.
Bahar kışı kucakladı, geç geldi bu yaz.
Ansızlık, arsızı bir tuhaflık.
Ne çok eksilmişim…
Bazı zamanlar gelip duruveriyor.
Durağan zamanların deviniminde ile oluyorum işte.
Hep düşüyorum, bir türlü düşünemiyorum.
Koşmak seninle güzeldi.
Düşünce, kaldırıp omuzlarına alıverirdin.
Rüzgâr uçuştururdu saçlarımı.
Balonlar bileğime bağlıydı, hiç kaçmazlardı.
Koçların boynundaki kırmızı kurdelalar,
Bir de lokum kutularının kurdelalarından yaptığım salıncaklar…
Ledim.
Ah ledim…
En çok alabalıkların gözlerinde göremediğim heceyim bu aralar.
Kokular vuruyor işte.
Ihlamura en çok yakışan: kavurma.
Kavrulmuş gibi…
Dişlerime küs, sığmıyor.
Avurduma takılıp kalıyor, boğazıma.
Yutkunamıyorum.
Yumru yumru düşüyor hece.
Sililiyorum işte.
Yetişemediklerimi, yetiştiremediklerimi…
Zamanın ahı…
En çok da bu vuruyor.
Konularak anlatılmıyor ya.
Dilim tuhaf, sözcükler lal.
Cümleler eskisi gibi kurulmuyor.
Kuruldukları yerde, anlamları değişip duruyor.
Zihinler karınca yuvası.
Her rüzgârda uçuşuyor.
Sensizliğe mi, ansızlığa mı alışamadım, bilemedim.
Belki de “ayram”ın alabalıkları oluşumuza ruhumun isyanıydı.
Kalabalıkların ansızın durağanlığında,
ıhlamur kokulu bayramlar diliyorum.
— Nurten Demircioğlu

Füsun için bir cevap yazın Cevabı iptal et