Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın.

Koyda adeta hiç kimse yok. Öyle sakin, öyle dingin ki… Sıcaktan herkes uyuşmuş. Havadaki pus epey aşağıya inmiş. Güneş, denizden yansıyıp sıcağını iki kat hissettiriyor. Ağaçlarda tek bir yaprak bile kıpırdamıyor. Arada kuşların ve ağustos böceklerinin sesi duyuluyor. Koca koyda sadece bir kişi kendini suya bırakmış. Yüzme sayılmaz, süzülüyor suda. Tam denize girmeye niyetleniyorum ki…

Baki Bey “Evet, hepimiz toplandığımıza göre eğitime başlayalım,” diyerek konuşmaya başladı bile.
Tekneye çıktığımız andan itibaren, teknenin umduğumdan büyük oluşu, ama bir o kadar da eski oluşu, her yerin dağınık kıyafetler, oksijen tüpleri, şnorkeller, paletler, ışıldaklar, dürbünler ve bilmediğim pek çok malzeme ile dolu olması; neredeyse oturacak yerlerin azlığı beni şaşırttı.

Sadece kamaralara eşyalarımızı bırakmamıza kısa bir süre izin verip, “Hemen güverteye bekliyorum,” dediğinde, yol yorgunluğumuza ve stresimize muhteşem deniz iyi gelir diye, daracık ve havasızlığını ilk anda algılayamadığımız kamaralardan hemen çıkıp yukarıda toplanmıştık.

Kaptan buzlu suları, çayları, mini atıştırmalıkları masaya hazırlatmış. “Başka bir eksiğiniz varsa söylersiniz,” diye gözüyle denizci genci işaret edip uzaklaşırken, “Baki Bey konuşmanın bölünmesini hiç sevmez,” dedi birisi. Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin bu araştırmasına beni çağıran arkadaşım, “Verimli, çok güzel bir çalışma,” deyip, “Ama Baki Bey…” diye iki kez bir şeyler söyleyecekti ki araya başka sözler karışmıştı.

Benden başka, oda arkadaşım Pelin ve su ürünlerinden iki öğrenci delikanlı için de sanırım, yazın gelen bu teklifte ilk aklımıza gelen Göcek koylarında şahane bir tekne tatiliydi. Boş kalan vakitlerde de Caretta carettaların son zamanlarda artan davranış bozukluklarını gözlemleyip bir raporla derneğe sunmaktı.

Tekneye gelmek üzere evlerimizden sabah üç sularında uyanıp, kısa hazırlıktan sonra yola koyulup; araba, yol, rüzgar, rötar, uçak, klima, deli sıcak, güzel koylar, engebeli yollar ve uçurumlar sonrası Sarsala Koyu’na ulaştığımızda saat on altı civarıydı. Öyle muhteşem bir deniz ve kıyıdaki botta kaptan karşıladı bizi… Tek istediğim suya atlamaktı.

Baki Bey önce Göcek ve koylarını, sonra sırasıyla bu bölgedeki bütün koylara gideceğimizi; ama teknemizin bulunduğu Bedri Rahmi Koyu’nu anlatırken karşı kayalıklarda Bedri Rahmi’nin bir mavi tur esnasında kayalara çizdiği balık resmini eliyle işaret ederek devamlı anlatıyordu: denizi, bitki örtüsünü, bu bölgedeki kuşları, balıkları, kaplumbağaları, yaşam alanlarını, dolaşım, boşaltım, sindirim sistemlerini, beslenmelerini, üremelerini, yediklerini, içtiklerini…

Bizlerin nasıl gözlem yapıp nasıl notlar alacağımızı, sabahları bilhassa güneş doğmadan kalkıp izlemeye başlamamız gerektiğini, güneşin en güzel doğduğu yerlerden birinin içinde olduğumuzu, o nedenle akşam çok erken yatmamız gerektiğini… Kaplumbağaların sistematik sınıflandırılmasına geçince konuşma uzadıkça uzuyor, sıcak kendini daha da hissettiriyor, denizde süzülenler gittikçe artıyor, ağustos böcekleri cır cır cırlıyor, Baki Bey anlatıyor, anlatıyor…

Kulağım onda, gözüm denizde. Deniz parlıyor, uzaktan gelen şarkı sesi devam ediyor:

Çooook yorgunum
Beni o limana çıkaramazsın
Beni o limana…

Teknenin merdivenlerinden suya kendimi bıraktım.
Bırakır bırakmaz altan ayaklarıma değen, deniz kızının pullarıymış. Yemyeşil gözlü, sapsarı saçlı, ellerini uzatıp “Gel,” demesiyle onunla birlikte ben de sularda süzülmeye başladım.
“Kaplumbağalar için geldin değil mi? Bak, senin için bir tanesi burada, hadi atla onun sırtına, seni dolaştırsın,” demesiyle aşağılardan hızla yükselen Caretta beni sırtına almıştı bile.

Şimdi suyun üzerinde kayıyorduk birlikte.
Bazen denizin altına giriyor, bazen yukarı çıkıyor, arada onun sudan çıkarken ağzından “gurrkkkk” gibi çıkarttığı tuhaf sesine deniz kızıyla gülüyor, kıyıları eğlenerek tek tek dolaşıyorduk: Hamam, Binlik, Panço… Hooop gene geliyorduk Bedri Rahmi’ye. Orayı artık hemen tanıyordum. Kayalardaki Bedri Rahmi’nin kendi eliyle çizdiği Balık bizi görünce kuyruğunu oynatıp selam veriyor, biz de onu selamlayıp geçiyor, gene denize dalıyor, çıkarken “gurrrkkk” sesiyle…

Uyandım. Gözümü açtığımda Baki Bey hâlâ anlatıyordu:
“Kaplumbağaları görünce sessiz olun, gürültüden çok rahatsız olurlar. Fazla hareket etmeyin. Yaşam alanları hepimizin; korumalıyız. Gelecek kuşaklara görevimiz temiz bir çevre bırakmak,” diye daha daha devam ederken “gurrrkkk” sesiyle irkildim. Kaptan tekneden denize zincir salıyordu. Denizci, oda arkadaşım Pelin, iki öğrenci genç bezgince bekliyor.

Deniz parlıyor, ne şarkı ne de konuşma bitiyordu.

Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın.

Serap Alsırt


“CARETTA” için bir cevap

  1. emineaysun Avatar

    Bayıldım öyküye. O teknedeymiş gibi hissettim kendimi:)

    Beğen

Yorum bırakın