Uykudan aniden uyandı. Perdeleri çekmişti ama ışık, hançer gibi saplanıyordu odaya. Kafasını saklamaya çalıştı, örtüyü başına çekti, olmadı. Yastığın altına uzattı kafasını, yine olmadı. Kızdı kendine. Lanet olsun, uçakta verdikleri göz bandını takmayı her seferinde unutuyordu. Ne uyuyabiliyor ne de uyanabiliyordu; aydınlık rahatsız ediyordu, içinin karanlığına hiç uymuyordu. Karaydı yüreği. Karabasanlar görmüştü rüyasında, kötülüklerin korkusuyla… Korku ve karanlık nasıl da kardeşti; birbirinden ayrılmayan, ikiz duygular.

Başucundaki telefonu eline aldı. Titreyen parmakları ekranı açarken biliyordu göreceklerini: Yine olaylar, tutuklamalar, gazlar, tekmeler… Yerlerde düşerken fırlamış ayakkabılar; çoğu tek, spor, sahiplerinin ayaklarını bekler gibi hüzünlü, oraya buraya dağılmış. Denizde başıboş gezinen, dalgalara teslim olmuş teknelerin çaresizliğiyle…

Korkuyla yatıp korkuyla kalkıyordu Mümtaz. Biricik kızı ne derse desin, dinlemiyordu onu. Zaten o da kimseleri dinlemezdi. Az mı işkence görmüş, kopuşların kalabalığında korkuyla tir tir titremişti ama belli etmemişti yüreğinin kabadayılığını. Her zulüm, onu korkutacağına, pes ettireceğine daha çok inatla sarılmıştı hayata. Kalemin ak kâğıda muhtaçlığı gibi… Aşağılanmanın bilincini yaşamış, böylece dikilmişti haksızlıklara, acılara tüm benliğiyle.

Umutlu olmak için beyaz güvercinlerin gökyüzündeki özgürlüğünü göstermeliydi hep. Gabriel García Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabını hatırladı; bütün evlerin beyaza boyanmasına nasıl da karşı çıkmışlardı. Doğanın varlığı, tüm farklılıkları bir arada barındırmasındaydı; çiçeği, böceği, insanıyla… Neden herkes beyaz çiçek olmalıydı ki? “Yasaklar yasaklanmalı” sözü hep düsturu olmuştu. Hem yasaklanan her şey insana daha cazip gelmiyor muydu?

Kızının öksüren sesini işitince, yüreğinin sızısını umursamadan koştu mutfağa. Çaydanlığı ocağa koydu, suyun fokurdaması damarlarındaki kanın hızlanmasını andırıyordu. Sıcak çay iyi gelirdi belki; ilaçlar pek işe yaramıyordu.

Gülden, arkadaşıyla telefonda konuşuyordu. Kahkahayla gülüyor, boğuk sesiyle trajikomik bir duruş sergiliyordu.

“Gece nasıl da kaçtık TOMA’lardan,” diyordu heyecanla. “Pijachu bizden daha hızlıydı badi badi haliyle. Ya Ömer… Bedeni çıplak, sıkılan gazlara karşı heykel gibi kollarını açmış duruyordu. Arkadaşları sürükleyip götürmese destan yazacaktı, sınıfın en sessiz çocuğu… Aaa evet evet, Eren, o da komikti, vahşice saldırının önünden kaçarken…”

Kızı sessizce gelip masaya oturunca Mümtaz, çayları koyarken dayanamadı:

“Gülden, neredeydin dün gece? Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.”

Kızı, telefonda yazdığı mesajı bıraktı. Babasının gözlerine bakmadan omuz silkti. Duymamış gibi yaparak:

“Bir şey yok baba, abartma. Arkadaşlarla takıldık işte. Film izledik, sonra biraz yürüyüşe çıktık.”

“Yürüyüş mü?” Mümtaz’ın sesi titredi. “Televizyonda gördüğüm görüntüler normal bir yürüyüş değildi, kızım.”

Gülden sertçe döndü. Kızarmış gözleri çakmak çakmaktı:

“Tamam baba! Ne söylememi istiyorsun? Evet, oradaydık. Niye soruyorsun, sen de biliyorsun zaten. Ama iyi olduğumu görüyorsun işte, endişelenme diye söylemedim.”

“Endişelenmemek elimde değil,” dedi Mümtaz, kızının karşısındaki sandalyeye çökerken. Titreyen elleriyle çay bardağını kavradı. Sıcaklık parmaklarını yaksa da bırakmadı. Acı, içindeki üzüntüyü bastırıyordu.

“Seni aramak için peşinden geldim. Ama kalabalıkta kaybettim.”

Gülden’in gözleri kocaman açıldı.

“Sen mi? Orada mıydın?” Sesi yumuşadı, bir anlık şaşkınlık yüzündeki sertliği sildi. “Niye geldin ki baba? Tehlikeli olabilirdi senin için.”

“Senin için tehlikeli değil mi sanki?” Mümtaz’ın sesi çatladı. “Sen benim her şeyimsin. Annen gitti, sen…”

“Baba,” dedi Gülden sertçe ama sesindeki kırılganlık gizlenemiyordu. “Ben çocuk değilim artık. Bütün bu olanların bir parçası olmak zorundayım. Tıpkı senin gibi.”

Babası bunları dinliyordu. Gururla, acıyla kıvranarak. Sakin olmaya çalışarak bir yumurtayı kızının istediği gibi rafadan yapmak için içinden saymaya başladı. Kaynayan suyun tıkırtılarını dinledi.

“Baba,” dedi Gülden, sesinde şimdi endişe vardı. “İyi misin? Rengin çok solgun.”

“İyiyim,” dedi Mümtaz, yalan söyleyerek. “Sadece biraz yorgunum.”

Her haber onu tedirgin ediyordu. Tutuklamaların ardı arkası kesilmiyordu. Zaten mimliydi. Paylaşımlarını korkusuzca yapıyor, adalet ve özgürlük istemeyi yaşamın anlamı olarak görüyordu. Kötü insanlar bunları yok ettikçe, içindeki öfke de büyüyordu, korkusuyla birlikte.

Korkusunun en büyük kaynağı kızıydı; beş yaşında annesiz kalan sevgili Gül’ünden kalan yaşam sebebiydi Gülden. Gece, kızının arkasından ona fark ettirmeden yürümeye çalışmış; kalabalıklar arttıkça kaybetmişti. Sis bulutu içinde kaçışanlar arasında aramış, bulamamıştı. Aslında o çocukların hepsini korumak istemişti ama yapamamıştı. İçinde çoğalan nefret büyüdü. Ah, elinden gelse de hepsini kucaklayıp sarıp sarmalasaydı…

“Kızım,” dedi birden, sesi boğuktu. “Beni dinler misin? Bu akşam evde benimle birlikte kalır mısın?”

Gülden telefona bakarken başını kaldırdı, gözlerinde şaşkınlık vardı.

“Bu akşam mı? Herkes için önemli bir miting olacak ama…”

“Lütfen,” dedi Mümtaz. “Sadece bu akşam. Annenin fotoğraflarına bakarız. Sana yazdığı bir mektup da var. Daha önce veremedim, üzülmeni istemiyordum. Okuyalım birlikte, olur mu?”

Gülden bir an durdu, babasının adeta yalvaran hâline baktı. Sonra hafifçe gülümsedi.

“Tamam baba, bu akşam evdeyim.”

Mümtaz istemsizce gülümsedi. Kızı, odasında telefonda arkadaşının nasıl tekmelendiğini, polis arabasına bindirilmekten nasıl kurtulduğunu anlatıyordu:

“…Sonra Emre beni kolumdan çekti, yoksa götürüyorlardı beni de. O an nasıl korktum anlatamam. Ama belli etmedim. Babam gibi…”

Mümtaz’ın kulakları uğuldadı. Ağlamaklı ses tonunu, kızının hıçkırıklarını tutmaya çalışırken söylediklerini duymaya çalıştı ama gözleri karardı. Aniden gelen göğüs ağrısıyla yere yıkıldı.

Karanlık, ruhunun korkusunu nihayet sardı. Kapkara bir örtü gibi.

Neslihan Üstündağ

“Kara Kapkara” için bir cevap

  1. erguvenhamit Avatar

    zor zamanlar ne yazık ki…. Dilimizin katılma, gitme dediği ama yüreğimizin farklı çarptığı zamanlar, özellikle anne ve babalar için

    kalemine sağlık

    Beğen

erguvenhamit için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Previous Post
Next Post