Kısa Öykü Yaşıyor: Dijital Çağda Anlatının Dönüşümü

Edebiyatın en dinamik türlerinden biri olan kısa öykü, yüzyıllar boyunca biçim değiştirerek varlığını sürdürdü. Geleneksel anlatıların sınırlarını zorlayan modernist ve postmodernist akımlar, bugünün yazarlarına ilham veriyor. Peki çağdaş kısa öykü, dijital çağda nasıl bir evrim geçiriyor?

Kısa öykü öldü mü?

Öykü ölmedi, ama artık çok daha fazlası.


Bu soru, sadece bir edebi formun akıbetini değil, çağın anlatıya dair bakışını da sorguluyor. Cevap ise net: Hayır, kısa öykü ölmedi. Ama artık eski haliyle de var olmuyor. Dönüştü, çoğaldı, kırıldı ve yeniden kuruldu. Hatta bazı formlarda kendini yok ederek, başka anlatı biçimlerinin içine sızdı. Bu metin, kısa öykünün dijital çağdaki değişimini, edebiyat ödüllerinin bu dönüşüme verdiği tepkileri ve yapay zekâ gibi yeni araçların anlatıyı nasıl dönüştürdüğünü araştırıyor.


Booker’ın Gözünden Kısa Öykü: Bir Türün Sınırlarını Zorlamak

Edebiyat dünyasının önemli ödüllerinden biri olan Booker Ödülü, uzun soluklu ya da bütünlüklü kurmacayı onurlandıran bir ödül olmakla birlikte, doğrudan kısa öykü koleksiyonlarına açık değildir. Ancak ödül jurisi dijital çağın değişen dinamiklerini göz önüne alarak ve günceli yakalamak amacıyla birbirine bağlı öykülerden oluşan kitapları, yani türlerarası melez yapılar, bu ödüle aday olarak kabul ediyor.

Bu da bize şu soruyu sorduruyor: Roman ve kısa öykü arasındaki sınır gerçekten hâlâ var mı?

1971 Booker Ödülü’nü kazanan V.S. Naipaul’un In a Free State adlı eseri, merkezinde bir novella bulunan, tematik ve mekânsal açıdan birbirine bağlı seyahat kesitlerinden oluşuyor. 1969’da kısa listeye kalan Nicholas Mosley’nin Impossible Object adlı kitabı ise sekiz bağlantılı öyküden oluşuyor; bu öyküler, içsel monologlarla örülerek bir bütün hissi yaratıyor.

2019 yılında ödülü kazanan Bernardine Evaristo’nun Girl, Woman, Other adlı eseri ise 12 farklı kadının yaşamını kolaj yapısında birbirine bağlıyor. Roman gibi okunabilen ama öykü gibi akan bu yapı, BBC eleştirmeni Will Gompertz’in de belirttiği gibi “özenle kurgulanmış bireysel öykülerden oluşan bir kolaj.”

Öyleyse Booker, biçimsel sadakatten çok anlatısal bütünlüğe ve edebi cesarete değer veriyor. Sınırları zorlayan, türleri karıştıran eserler, bu ödülün vizyonuyla daha uyumlu hâle geliyor. Roman görünümlü öykü kitapları ya da öykü görünümlü romanlar, günümüz edebiyatında giderek daha fazla alan kazanıyor.


Ödül yöneticisi Fiammetta Rocco’nun ifadesiyle, bazı kültürlerde kısa öykü, romanlardan daha baskın bir edebi biçim. Bu görüş, yalnızca estetik değil, kültürel ve tarihsel bir yaklaşımı da yansıtıyor.

Jhumpa Lahiri’nin göç, aidiyet ve dilsizlik temalarını işlediği kısa öyküleri; George Saunders’ın keskin toplumsal eleştirilerle örülmüş distopik anlatıları ya da Alice Munro’nun incelikli gündelik hayat gözlemleri, bu türün gücünü ve çok katmanlı yapısını gözler önüne seriyor.


Yapısal Dönüşüm: Kırılan Anlatılar, Güvensiz Anlatıcılar, Şiirsel Proza

Klasik kısa öykü yapısı —giriş, gelişme, sonuç— 21. yüzyılın anlatısal ihtiyacına yanıt vermiyor. Yerine gelen şey ise biçim bozumu: parçalı anlatılar, zaman atlamaları, iç içe geçmiş anlatıcılar, fragmanlar, monologlar, şiirsel düzyazılar. Jennifer Egan, Ocean Vuong, Ben Lerner gibi yazarlar, metnin dokusunu yeniden örüyor.

Bu biçimler yalnızca estetik bir oyun değil; okuru metnin içine çeken, onu sadece okuyucu değil, yorumlayıcı ve hatta tamamlayıcı hâline getiren bir strateji. Artık kısa öykü, tamamlanmış bir hikâye sunmaktan çok, okuyucuyu eksik bir hikâyeye katmaya davet ediyor.


Dijital Çağda Öykünün Yeni Mekânları

Teknolojinin edebiyata sunduğu alanlar, kısa öyküyü geleneksel kitap sayfalarından çıkarıp sonsuz bir biçimsel çeşitliliğe açtı:

Twitter fiction: 280 karakterlik mikro hikâyeler buna örnek olarak David Mitchell’ın The Right Sort deneyimini gösterebilirim.

Bulut Atlası, Jacob De Zoet’in Bin Sonbaharı, Hayalet Yazılar gibi kitapların İngiltereli yazarı David Mitchell, yayıncısının önerisiyle The Right Sort adlı öyküsünü Twitter’da yayınladı. Her gün 20 kadar tweet atan yazar, yayınlanma sürecini 20 Temmuz’da tamamladı. 280 tweetten oluşan öykü, annesinin Valium haplarını kullanan Nathan adlı bir gencin hikayesini anlatıyor.

Podcast öyküler: Dinlemeye dayalı anlatılar (örneğin LeVar Burton Reads)

AR destekli hikâyeler: The New York Times’ın artırılmış gerçeklik deneyimleri

NFT edebiyatı: Margaret Atwood’un Scribbler Moon projesi gibi, dijital olarak koleksiyonluk hâle gelen öyküler

İnteraktif platformlar: Okurun seçimleriyle yön değiştiren öyküler (Choose Your Own Adventure 2.0 – kendi maceranı kendin seç)

Bu yeni alanlar, metni hem demokratikleştiriyor hem de anlatıyı disiplinler arası hâle getiriyor. Öykü artık sadece yazınsal bir form değil; ses, görüntü, etkileşim ve algoritma içeren bir dijital deneyim.


Yapay Zekâ ile Ortak Yazarlık: Öyküde Yeni Ortaklıklar

Yapay zekâ (AI), yalnızca bir üretim aracı değil; aynı zamanda yeni türde bir yazarlık biçimi öneriyor.
Sheila Heti’nin hayalî yapıtı Algorithms of Love, insan yazarla yapay zekâ arasındaki sınırları sorgularken; yeni bir tür olarak doğan AI-assisted fiction, kısa öykünün geleceğini şekillendirmeye aday.

Yapay zekâ ile birlikte yazılan mikro kurgular, kurgu-dışı ile kurgu arasındaki çizgileri daha da belirsiz hâle getiriyor. Okuyucu artık bir yazarın iç dünyasına değil, veriyle eğitilmiş bir bilinç dışına giriyor.

Peki bu, edebi niteliği azaltır mı? Belki de tam tersi. AI’nin sunduğu sınırsız çağrışım kapasitesi, öykünün bilinçaltını başka bir düzleme taşıyor.


Booker’ın seçkisi bu dönüşümün izlerini taşıyor. Jennifer Egan’ın Black Box’u gibi mikro anlatılar, George Saunders’ın hem metin hem ses formatında sunulan tekno-felsefi kurguları, Carmen Maria Machado’nun queer oyunlaştırmaları, Ocean Vuong’un şiirsel sesli anlatıları… Bunların hepsi, kısa öykünün artık sadece bir tür değil, bir formatlar bütünü olduğunu ortaya koyuyor.

Bu türlerarası ve medya-ötesi öyküler, klasik kitaplıklarımızda belki fiziksel bir yer bulamayacak ama zihinlerimizde yeni raflar inşa edecek.


Sonuç: Kısa Öykü Ölmedi, Birçok Hayat Kazandı

Kısa öykü, geçmişte olduğu gibi bugün de edebiyatın nabzını tutuyor. Ama artık bu nabız tek bir damardan değil, onlarca mecradan, yüzlerce biçimden geçiyor. Geleneksel anlatıdan kopan yapısıyla, dijital medyayla kurduğu ilişkisiyle ve yapay zekâ ile girdiği yaratıcı ortaklıkla, kısa öykü yalnızca bir tür değil, bir çağın anlatı pratiği.

Jetpack’lerimiz hâlâ olmayabilir. Ama öyküler, çoktan uzaya çıktı.
Ve geri dönmeye de niyetli görünmüyorlar.


“Kısa Öykü Yaşıyor: Dijital Çağda Anlatının Dönüşümü” için 2 cevap

  1. Fusun Esen Avatar

    Çok önemli ve aydınlatıcı bir yazı olmuş.Ellerine sağlık…

    Liked by 1 kişi

    1. Işın Güner Tuzcular Avatar

      teşekkürler Füsuncuğum

      Liked by 1 kişi

Fusun Esen için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Previous Post
Next Post